Otelin bahçesine çıkar çıkmaz yüzüne vuran güneş ile sıkıntısı bir kat daha arttı. Havuz başındaki cafede oturan turist grubunun neşeli kahkahaları beyninde çınlıyordu. Aralarından hızlı adımlarla geçerek en kuytu köşedeki masaya doğru ilerledi. Herkese arkasını dönerek denize doğru bir sandalyeye attı kendini.
Pırıl pırıl parlayan güneşin karşı kıyıdaki dağların üstündeki büyüleyici görüntüsü, kıyıya vura dalgaların dinginliği, hiçbir şey onun için bir şey ifade etmiyordu o an. Hatta güzelliklerin içini acıttığını hissetti, keyfine varamadığı için olsa gerek. Orada olmak istemiyordu, belki de hiçbir yerde. O an için yok olmak istiyordu, yarım saat öncesini yaşamamış olmak!
Halbuki hayata ve güzelliklere bağlılığı, hiç bitmeyen kahkahaları ile bir bütündü dostlarının gözünde. O hemen her ortamda kendine keyif alacak bir detay bulur, her kesimden insanla arkadaşlık kurabilir, etrafında insanlar olmadan huzur bulamazdı. Şimdi ise bir şey içmek isteyip istemediğini soran garsonun varlığı bile ona ağır geliyordu. Yalnız kalmak istiyordu, yapayalnız...
Bir sigara yaktı, kibrit elini yakana kadar yanmasını seyretti. Sonra bir kibrit daha, o da eğilip kapkara olana, sıcaklığını parmaklarının ucunda hissedene kadar bekledi. Ben de bu kibrit gibi kararıp tükeniyorum diye düşündü, göz açıp kapayana kadar, neden ve nasıl olduğunun farkına bile varamadan.
Sahilde bir parça yürüse rahatlayacağını düşündü ama yerinden kalkmaya gücü yoktu. İçindeki ağırlık vücudunu öylesine sıkı sarmıştı kımıldayamıyordu.
Neden diye düşündü, neden bu duruma düşürdüm kendimi, nasıl izin verdim bunların olmasına? Neden bütün bu hayal kırıklıkları, sevgiye susamışlık? Her zaman çok sevdim, sevildim ama yetmedi, hiçbiri yetmedi. Daha fazlasını ararken yolunu kaybetmiş olduğunu fark etmeksizin beyninde uçuşan düşüncelere bir anlam yüklemeye, anlamsız çözümler üretmeye devam ediyordu. Benliğini saran melankoliden kurtulmak için çırpınışları onu daha da derinlere çekiyordu.
‘Sana hiç aşık olmadım’ deyişi, gözlerindeki duyarsız, hatta acımasız sükunet içine işlemişti. Muhtemelen dürüstlüğü ve açık sözlülüğünün kendince yarattığı bir kibirle, büyük bir rahatlıkla söylemişti bu birkaç kelimeyi. ‘Sen bilmek istedin, yalan söyleyemezdim’ diye devam etmişti, yine kendi içini bir kat daha rahatlatarak. Bunları söylerken dudaklarının kenarında belli belirsiz bir gülümseme bile fark etmişti. Sanki acıtmak istemişti, onu daha önce üzen kadınların öcünü almanın keyfini sürercesine...
Kutudaki son kibriti yaktı ama bir anda esen rüzgarla kibrit söndü. Hüzünlerimi de rüzgara bırakmalıyım diye düşündü ansızın, geçmişin muhasebesini yaparak yanıp sönmek yerine.
......
Hayatınızdan çıkması gerekenlere her zaman kapıyı açık tutun, ta ki bir rüzgar çıkıp o kapıyı kapatana kadar...
Alev Uzunsel
Etiket : Kapıyı, Açık, Tutun,