Eve taşındığımızın ikinci günüydü sağ yanımızda bir komşu var. Yol önlerinden geçiyor. Pencerenin önüne oturmuş bir yaşlı adam;
-Bu evi tutmasaydınız iyi olurdu, dedi.
İhtiyara sert sert baktım:
-Bizim bildiğimiz bir kiracı bir eve taşındı mı, konu komşu “Güle oturun” a gelirler. Taşınmasaydınız iyi olurdu, ne demek? Komşuya böylemi söylenir?
İhtiyar oralı bile olmadan:
-Benden söylemesi dedi, o eve hırsız girerde ondan söyledim. Bizim eve hırsız girerde öbürlerine girmez mi? Can sıkıntısıyla ciğara almak için köşedeki bakkala girdim.
-Ne sözünü bilmez adamlar var dedim.
Bakkal, -Hayrola? Dedi.
–Bizim evin yanın da bir bunak oturuyor. Evlerinin önünden geçerken “Sizin eve hırsız girer. Taşınmasaydınız iyi olurdu” demesin mi?
Bakkal: -Doğru söylemiş, dedi, tanışmasaydınız. O eve hırsız girer. Bir tek kelime söylemeden dışarı çıktım. O gün akşama kadar canım sıkıldı. Gece, sol yanımızdaki komşular oturmaya geldiler. Gece yarısına doğru tam giderlerken, komşumuz:
- Burası iyi evdir ama, hırsız girer, dedi. Bunları kapıdan çıkarken söylediği için “neden bu eve hırsız giriyor da sizi evlerinize girmiyor?” diye sormadım.
Karım, canımın sıkıldığını görünce, güldü:
-Ayol anlamıyor musun, dedi, şimdi kiracılar evden çıkarmanın bir yolunu bulmuşlar. Demek, bir yolu da bu. Eve hırsız giriyor diye korkutup bizi evden çıkartacaklar. Evin kirası ucuz olduğundan ya kendileri taşınacaklar, ya da bir tanıdıklarını getirecekler. Aklım yattı ama, yinede gece gözümü uyku tutmadı. Hırsızı, randevu vermiş gibi, ha geldi, ha gelecek diye bekliyordum. Derken uyuya kalmışım. Bir tıkırtı ile fırladım. Fırlamamla yastığın altındaki tabancamı aldım:
-Kıpırdama, yoksa yakarım!.. diye karanlığa doğru bağırmam bir oldu. Eve yeni taşındığımızdan, elektrik düğmesini bir türlü bulamıyorum. Elektrik düğmesini bulacağım diye o duvardan bu duvara çarpıyorum. Derken ayaklarıma bir şey takıldı. Şangırtıyla kendimi yerde buldum. Hırsız çelme taktı diye az kalsın tabaca da ki kurşunları herifin karnına dolduracaktım. Ama, yuvarlanırken tabanca bir yana gitmiş, bende bir yana… karanlığın içinden:
-Ha,ha,ha!.. diye insanın tüylerini diken diken eden bir kahkaha yükseldi.
–Ulan biz korkunç yerli filmi çeviriyoruz, erkeksen karşıma çık alçak! diye bağırdım.
–Herhalde elektrik düğmesini arıyordunuz. Kapının sağındadır. Yeni kiracılar elektrik düğmesini bulmak için hep böyle zorluk çekerler.
Ses karanlıktan geliyordu.
–Ben o adamı ne yaparım, sen beni biliyor musun? Diye bağırdım. Karanlıkta görmediğim adam:
-Bilmiyorum, dedi. Müsaade ederseniz elektriği açıp size yardım edeyim.
Çıt, elektrik düğmesinin sesi duyuldu, oda aydınlandı. Ben yere düşünce masanın altına girmişim, karımda karyolanın altına. Karşımda dimdik, benim iki boyumda bir adam vardı. Ayağa kalksam, herifi korkutamayacağım. Yattığım yerden ne olduğumu anlamaz diye sesimi kalınlaştırıp:
-Sen kimsin? Diye sordum.
–Hırsızım.
–Bana bak, ben yutmam, sen hırsız değilsin. Bizi hırsızım diye korkutup evden uğratacaksın. Baksana sen benim gözüme… adam:
-Hırsızmıyım, değimliyim, şimdi görürsün, dedi. Babasının evi gibi her yanı karıştırıp, işine gelenleri almaya başladı. Hemde bir yandan söylenip duruyordu.
–Demek siz burasını yatak odası yaptınız. Sizden önceki kiracılar, burasını oturma odası yapmışlardı. Daha öncekilerde öyle…
-Bana bak, dedim, sen hırsızlık ediyorsun ama ben seni şikayet ederim.
İşinden başını kaldırmadan: -Babana kadar git şikayet et, birde benden selam söyle… dedi.
–Ama ben karakola gidene kadar sen kaçarsın.
–Kaçmam.
–Vallahi kaçarsın. Evde ne var ne yok toplar kaçarsın. Onun için, ben seni bağlayıp, karakola haber vermeye gideceğim.
–İmdat!... diye bir çığlık, attı karım. Mahallelide bizim kapının önünde hazır mıymış ne, birden içeri doldular. Komşular hiç aldırış etmeden:
-Aaa… bu eve yine hırsız girmiş… diyorlardı. Bazısı da:
-Bakalım hangisi? Diye birbirlerine soruyorlardı. Bizim komşuların içinde hırsızla tanışanlar, hal hatır soranlar bile vardı. Hırsız kıpırdamadan ha babam oteyi beriyi kaldırıyor.
–Konu komşu yardım edin de şu hırsızı bağlayalım. Gidip karakola haber vereceğim, dedim. İçlerinden biri:
-Vallahi siz bilirsiniz ama, boşuna zahmet ediyorsunuz sanırım, dedi. Biz ne biçim bir yere taşınmışız, şaşırdım. Karım çamaşır iplerini getirdi. Hırsızda hiç karşı koymadı. Adamı bir güzel bağlayıp bir odaya koyduk. Üzerine kapıyı kilitledim. Hemen karakola koştuk. Karım olanı biteni komisere anlattı. Komiser evin yerini sordu, söyledik.
-Haaa… o evmi? Dedi.
-Evet, o ev, dedim.
-Biz o eve karışamayız, dedi. Bizim bölgemizin dışında.
–Peki, biz ne yapacağız? Zavallı adamı boşu boşuna mı bağladık.
–bir üst yanınızdaki evde otursaydınız, bizim bölgemize girerdi. O zaman biz karışırdık. Karım: -üst yandaki ev boş değildi… ne yapalım dedi. Bizim ev, iki karakolun emiyet bölgelerinin tam sınırındaymış. Komiser,
-Sizin eve “…” karakol bakar, dedi. Söyledikleri karakolda uzak. Biz oraya gidene kadar sabah oldu. Oradakilere anlattık. Evimizin yerini sordular, söyledik. Bir polis:
-Haa… o evmi? Dedi
–Evet o ev, dedim.
–Bir altındaki ev olsaydı biz bakardık. Sizin ev bizim bölgemizin dışında kalır. Karım:
-Vah, vah dedi, adamı da sımsıkı bağlamıştır… -Bizim ev hangi bölgeye girer? sordum: -Sizin ev jandarmanın bölgesine girer. Oraya polis karışmaz. Siz Jandarma karakoluna gideceksiniz, dedi. Yola çıktık. Karım:
-Aman önce eve gidip şu hırsıza bakalım, dedi, adam ödlümü öldümü kaldımı, öyleya… istermisin, birde hırsız sıkı bağlanmaktan kanı dönmesinde ölsün. Hırsızı tutalım derken, birde katil olup çıkalım. Eve gittik. Hırsız bağladığımız gibi duruyordu. –Nasılsın? dedim.
–İyiyim ama, karnım acıktı, dedi. Karım hırsıza yemek çıkardı. Tersliğe bakın, evde bamya varmış. Hırsız da bamya yemezmiş. Karım kasaptan biftek aldı, hemen pişirip hırsızın önüne koydu. Biz hırsızı şikayet için jandarma karakoluna gittik. Olanı biteni anlattık. Jandarma komutanı, evin yerini sordu, bizde söyledik.
-Haaa… o ev mi? Dedi.
Bizim evi de herkes biliyordu. Jandarma komutanı:
-Sizin eve jandarma karışmaz, polis karışır, dedi.
-Aman efendim, nasıl olur, dedim. Polise gidiyoruz, jandarma karışır diyor, jandarmaya gidiyoruz, polis karışır, diyor. Bu bizim eve elbet bir karışan görüşen olacak. Jandarma komutanı bir harita çıkarttı. –Bakın, dedi siz haritadan anlar mısınız? Bu 140 rakımlı tesviye münhanisi. Burası da su terazisi. Burası da 108 rakımlı tepe işte jandarmanın bölgesi buradan geçiyor. Eğer sizin oturduğunuz ev 2 metre daha kuzey batıya yapılsaydı, o zaman jandarmanın bölgesine girerdi.
-Canım iki metre için mi? Bakıverin ne olur? Ne mi olur? Onun ne olacağını siz değil biz biliriz. ( Harita dan gösterdi) Bakın sizin ev burada işte. Jandarma ile polis bölgesini ayıran sınırın üstünde. Anladınız mı? Bizim bölgeye bahçesinden iki buçuk metre kadar giriyor ama, hırsızlık bahçede olmamış.
Yine polise gitmekten başka yol yoktu. Karım: -Aman bir kere eve girip hırsıza bakalım dedi, Allah korusun bir ölürse, başımız derde girer.
Eve gittik, hırsıza: - Nasılsın? Dedim.
-Yanıyorum, çabuk bir su… dedi.
Suyu içtikten sonra: -Bakın söylüyorum, dedi. Beni hürriyetimi kısıtlıyorsunuz. Buna hakkınız yok. Buradan bir kurtulursam sizi dava ederim.
-Peki, ne yapalım kardeşim, dedim, bizim evin kimin bölgesine girdiği belli değil ki seni oraya şikayet edelim. Böyle cenabet yere ev yapılır mı canım? Tam sınırın üstüne yapmışlar.
-Eeee… dedi. Ben söylemedim mi? Siz beni salıverin, yoksa hürriyetimi kısıtlamak suçundan sizi mahkemelerde sürüm sürüm süründürürüm.
-Akşama kadar müsaade et dedim, polise bir kere daha gidelim de…
-Gitmesine git. Ama biz bu işi kaç zamandır biliyoruz. Önce sizin evin hangi bölgeye girdiğine karar verilecek. Yahut bölgelerin sınırları değiştirilecek. O zaman kadar heeeheeeey....
Bir daha polise gittik bir haritada komiser çıkardı.
-Bakın, dedi, jandarma bölgesinin sınırı burası. Bahçe jandarmada… evinin bir bölümü bizde gözüküyor bir bölümü jandarmada.
-Yatak odası sizin bölgede kalıyor. Hırtsızlıkta yatak odasında oldu dedim.
-Evet ama tespiti lazım dedi, hem sonra bu hırsız yatak odasına uçarak girmedi ya, bahçeden girdi. Bahçe jandarmanın… bu, yeni bir iş değil. Müzakere halinde. Bakalım sizin evi hangi bölgeye belirlerse bizde ona göre işlem yapacağız. Eve dönüyorduk. Sağımızdaki evin penceresindeki yine o ihtiyar seslendi.
-Geçmiş olsun evinize hırsız girmiş.
-Girdi dedim.
-o evde hiçbir kiracı oturmazda onun için o kadar ucuza veriyorlar. Ev sahibi, kendi oturamıyor, kiracı bulamıyor. Evini yıktırıp, iki metre içeri alacaktı. O zaman tam bölgeye giriyor. Sonra sizi bulunca kiraya vermiş. İhtiyarın karısı: -Suç sizin değil ev sahibinin dedi. Ev yaptırırken suyu, elektriği, havagazını, manzarayı düşünüyorlar da, hangi bölgeye girdiğini hiç hesaplamıyorlar. İnsan hiç böyle sınır üstünde ev yaptırır mı? Bir yıllık da kirayı peşin verdiğimizden evden çıkamazdık. Eve girdik. Hırsız karşımıza geçti, oturdu. Birlikte akşam yemeğini yedik. Sonra: -Bana şimdilik Allaha ısmarladık gene gelirim dedi. Şimdi dört beş hırsız evimizin gediklisi oldu. Mahallede onları herkes tanıyor. Hatta onlarla iş birliği de yaptık. Başka, yabancı hırsızlarda dadanmasın diye el birliği ile evimizi koruyoruz. Bakalım, ne olacak? Ya kontratımız bitene kadar evde altı hırsız, ikide biz sekiz kişi oturacağız, yada bizim evi bir bölgeye sokacaklar. O zaman da hırsızları bulabilirsek, bölgemize karışan karakola şikayet edeceğiz. Bir birimize pekte alıştık, şikayet de ayıp olacak ya… çünkü evin bir takım masraflarını da onlar görüyor.
Aziz Nesin.
(c) Bu yazının her türlü telif hakkı yazarın kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Etiket : Sınır, Üstündeki,