BENZEMEYEN NOKTALAR
Ülkenin; gazetelerin ilk sayfasını işgale soyunmuş haberler susuz bozkır güneşi altında arsız ayrık otları gibi yolunmayı beklerken....,
Recep bey ile Terim bey arasındaki beş benzeş nokta nedir? diye bir soru sormanın aleminde doğrusunu isterseniz yer bulamadım..
Bence bu 'benzeşlik' sorusunun bir tek ana başlığı vardır ve diğerleri ise a bendi, aa bendi, b bendi, bb bendi olarak fıkra altlarında yer alır ve teferruat niteliği taşımaktadır.
Recep bey ile Terim bey arasındaki ana benzeşlik noktası:
Şu anda oturdukları koltuk her ikisine de (içinde yuvarlanıp, takla atacakları kadar) bol gelmektedir.Bu koltuğun yol açtığı hazım bozukluğunun bulaşıcı özelliğinden her iki muhterem de aynı derece de etkilenmektedir.
Oysa bu çok önemli iki şahsiyet arasında benzeş olmayan özellikler çok daha göze sevimli gelmektedir, onlara bakmak eğlendirici olmasa bile 'lüzumsuz uğraşlar kategorisinde' yukardaki haber başlığından daha kabul görür bir yer bulur kendine...
Mesela;
Recep bey ile Terim bey yanyana geldikleri zaman aradaki kapatılamaz boy farkından dolayı büyük İ ile küçük i harflerinin oluşturdukları İi gibi bir görüntü çıkar ortaya (bu iki harfin birlikte okunmaması ricası ile) . Bu benzeşmeyen taraflarının en önde gelenidir.
Sağda-solda ne kadar cesaretimiz varsa toplayıp (annemizi yanımıza alarak ve varsa sakal - bıyıklarımızı da sinek kaydı felakete uğratarak) şöyle bir yakından bakalım diyecek olur ve göz göze gelirsek. Tartışmaya kapalı olarak görürüz ki büyük İ' nin gözleri boşlukta kaybolmuş anlam arayışı içinde ve fiesta mahmurluğunda iken, küçük i'nin gözleri şahinleri, kartalları yuvalarında titretecek kadar uzayda kaybolan anlamların toplanma merkezi görüntüsündedir....
Recep bey; Karadenizin bereket ve yeşillik doğuran yağışlı havasının ilerde memleket hayrına (!) yapacağı uygulamalarına ters düşeceği endişesi ile İstanbul'un eli maşalı gezenleri ile nam salmış bir semtini kendine doğum yeri olarak seçerken (muhakkak fikri alınmış olmalı nerede doğmak istersin diye) Terim bey; Güney'in kavurucu sıcaklarının boncuk-boncuk ter döktürdüğü topraklarda hem kendi ve hem de 90'ar dakikalık müdavimleri için en uygun ortamda 'hadi yürü yiğidim, kim tutar seni' alkışlarına mazhar olarak dünyaya geliyordu...
Üşenmesem ve sizlerin de sıkılmadan okuyacağınızı bilsem daha ne farklar bulur ve yazarım. Ama ne gereği var. Bu iki seçkin şahsiyet zaten görünen köyde oturmuyorlar mı. Ben kılavuzum diye ortalarda dolaşmanın bir anlamı yok....
Ruhsatları öyle veya böyle ellerine almışlar, meydan hazır. Bir adet Arap ve bir adet İngiliz atı binicilerimiz gelsinlerde Üsküdar'a doğru şöyle bir yol alsak diye şaha kalkıp kişnemekte. Gerçi binicilerden uzun boylu olanı at üstünde usturuplu oturmasını pek beceremediği konusunda eğlencelik haber olmuştu bir zamanlar ama olsun.
Uzatmaya gerek yok daha fazla...
Ama ruhsat deyince de aklıma takılıverdi...
İstanbul'da; marmaray projesi uygulamasında yaklaşık 500 binanın 3-5 metre altlarının kazılması ile süren yapım çalışmaları için belediyeden ruhsat alınmasına gerek yokmuş...
Meşhur Dr. Muzaffer Kuşhan beyin; sağlık merkezi adı altında çok dönüm içine yayılmış tesislerinde çok uzun yıllardır hizmet veren işletmesinin ruhsatı yapılan işlerin karşılığı değilmiş.
Ankara'da içkili yerlerin rusatlarının denetimi ile ilgili olarak oluşturulan tim'ler iyi niyetli uygulamalar imiş...
Yani birileri ruhsatı bir şekilde biryerlerden ya da birilerinden alıyor almasına da o ruhsat verenin ruhsat verme konusunda yeterliliği pek tartışma konusu yapılmıyor...
(c.ç)
Etiket : Benzemeyen, Noktalar ,