Yasunari Kavabata’nın "Dağın Sesi" romanı bir erkeğin ‘yaşlılık hali’ üzerine...
Ogata Şinko hayatına anlam bulmaya çalışan yaşlı bir adam... Hayatının geri kalanına ne yapmak istediğini bilmeyen, tam da bu nedenle kendisinden vazgeçen ama aslında o tarifsiz boşluğu rüyalarında ‘sapkın cinsellikle’ daha da derinleştiren bir adam... Öyle ki; ‘unutkanlıkların’ ona yaşlılığı, ‘seslerin’ ölümü çağrıştırdığı bir yerde, hatırlamak ve yaşamak istediği ‘cinsellik’ sıradan aile ilişkisinin içerisinde birden bire baş gösteren, ama giderek daha fazla yalnızlaşan bir adam... 73 yaşında intihar eden Yasunari Kavabata’nın "Dağın Sesi" adlı romanında anlattığı Şinko yaşlılığın güçlüklerine dair hem dingin hem de son derece etkileyici bir sorgulamayı doğanın sesleriyle birleştiriyor...
Kitap "unutmak" "hatırlamak" ile "ölmek" ile yaşamak" arasında gidip geliyor; sadece gençlerin intihar ederken ayrı ayrı mesajlar bıraktığından söz ediyor. "Nereye gittiğimizi bilmiyoruz ama sessiz sedasız gidiyoruz" diye bırakılan mesajlarla geride kalanların nasıl terk edildiği hatırlatılıyor. "...Senin tuzun kuru tabii ihtiyar! Ne ölmeyi planlıyorsun ne de ölmek üzeresin" diye başlayan sorgulamalarla sürüyor...
Kavabata bütün bu sorgulamaları Şinko’nun ailesi; karısı, oğlu, kızı, gelini ve torunları üzerinden, kendi çelişkili doğasıyla ‘sıradanlaştırdığı’ bir hayatın içinden anlatıyor... Şinko’nun hayatının üzerinden... Gündüz yaşadığı bazı şeyleri ona unutan Şinko gece uzaklardan bir dağdan kopup gelen gürültülü bir ses ise ölümü hatırlatıyor... Yaşlı bir adamın zamana karşı giderek derinleşen boşluk duygusu ise rüyalarına taşıdığı cinsellikle şekil alıyor...
Aslında Şingo’nun yaşamının temelini oluşturan ilişkiler ağı aslında ne onu her defasında hayal kırıklığına uğratan karısı, ne kadınlarla sorunlu bir ilişki yaşayan oğlu, ne de onda şehvet kıpırtıları uyandıran gelini değil... Öyle gibi görünse de aslında onun gerçeği hayatla ölüm arasında gidip gelen yaşlılık üzerine...
Hayatı bir ‘rüzgâr’ olarak tanımlayan Yasunari Kavabata’nın ‘Dağın Sesi’ adlı romanında anlatılan her şey sanki kendi ‘sesi’ gibi... Roman belki de onun daha iki yaşında iken yetim kalması, hayata ‘kimsesiz’ başlaması, savaş karşıtı tutumu, cinsellik ve şehveti gayri meşru bir ilişkiyle taçlandırması, geriye hiçbir açıklama bırakmadan ihtihar etmesi onun doğayla ilişkisi, kısacası hayatından "kesitlerle" etkileyici bir romana dönüşmüş... Tıpkı Doğan Yayınları’ndan çıkan kitabın tanıtımında yer alan şu ifadeler gibi: "...Sarsılmaz görünen aile içi gruplaşmalar, defalarca tasvir edilen doğa güzellikleri, aşkın ve şehvetin alevlenme veya kıvılcımlanma süreçleri... Kavabata’nın kurgusal dünyası, bütün öğelerinin birleşmesiyle bir No dramının büyüleyici cazibesine erişiyor."
Roman aynı zamanda Japonların geleneksel düşünce ve yaşam tarzını anlatması bakımından da önem taşıyor. Bir Japon ailesi ve aile içerisinde yaşanan olaylara karşı her duruş tanımadığınız bir kültürün yabancısı olduğunuz bir şeyin özeti gibi duruyor... Romanda her bölüm sizi önce doğayla buluşturuyor; kızıl bulutlar, sabahleyin su, çaylak yuvası, çekirgenin kanatları, kiraz ağacı, kestane ağacı gibi... Her bölüm de sizi ya geceyle ye da gündüzle tanıştırıyor. Baharla ya da kışla... Bazen çok tanıdık insan hikâyeleriyle sürdürüyor... Yaşlı erkeklerin kendi cinselliğiyle yüzleşmesi sırasında yaşadıkları gibi...
Romanda Şinko çok yaşlı değil ama yaşlı... 63’ünde... Kadınlar onun hayatından savaş sırasında çekip gitmiş ve bir daha geri dönmemişler... Ve artık cinsellik sadece rüyalarında gelini Kikuko üzerinden besleniyor... Ahlaki çekincelerine rağmen rüyalarında hep basit ve kaba diyebileceği kadınlar gelip onu buluyor... Bu kadınların ‘sureti’ aslında gelini Kikuko...
DOKUNAMADAN SEVEN YAŞLI ERKEKLER
Bilinçaltındaki bu "bastırılmış ve sapkın his" diye tanımladığı cinsellik rüyasında da tatsız bir biçim alıyor rüyalarında bile bu duygularını gizlemeye kendini kandırmaya çalışıyor... Öyle ki; gündüzleri kendisini rüyalarını sorgularken yakalıyor... Aslında ‘yaşlılıkla’ ile ‘cinsellik’ arasındaki ağır ilişkiyi sorguluyor....
Yasunari Kavabata yapıtlarında ölümü güzelleştirmeye, doğa, insan ve boşluk arasında uyum kurmaya çalıştığını söyler; Yani o aslında boşluk duygusunu kadınlarla yorumlayan, hayatı doğayla buluşturan, insanı ise ölümle tanıştıran bir yazar...
Yasunari Kavabata’nın "Uyuyan Güzeller Evi" kitabında yaşlı bir erkek gittiği bir randevu evinde uyuyan kadınlara asla dokunmadan onları seyrederek cinselliği ve aşkı sorgular... O randevu evindeki yaşlı erkek, "Dağın Sesi" kitabında bu uyuyan kadınları rüyasına taşıyan erkek ile aslında aynı kaderi paylaşıyor... Yani yazarın iki kitabı da hayatlarının sonuna gelmiş iki yaşlı adamın biri randevu evlerinde diğeri rüyasında kadınlara dokunmadan sadece seyrederek aşkı ve cinselliği sorgular hale gelmeleri üzerine... Yaşlı erkeklerin ‘ortak dil’ ine vurgu yapmak için olsa gerek...
Etiket : Hayatı, sorgulayan, karısına, yaşlı, gelinine, şehvetli, adam,