TAHMİN VE KONTROL KRİZ ve BİZ Prof.Dr.Üstün DÖKMEN
İnsan çevresinde olacakları tahmin etmek ve kontrol etmek ister. Tahmin ve kontrol önemli bir insan ihtiyacıdır. Uzunca bir süre bu ihtiyacın giderilmemesi durumunda, yani kişi kendisine yönelen olumsuz durumları tahmin ve kontrol edemediğinde, yanı sıra başına gelenleri kendi yetersizliğine bağladığında, yılgınlığa, öğrenilmiş çaresizliğe düşer.
Her zaman her şeyi tahmin ve kontrol edemeyiz, bir ölçüde edebiliriz. Tahmin ve kontrol şansımız ne kadar fazla olursa, ruh sağlığımız o kadar iyi olacaktır. Sürprizler iyi gelebilir ancak sürekli sürprizlerle geçen bir hayat, bizi strese sokar ve yorar. Bu konuda ilginç bir araştırma var:
Araştırmacılar yaşlılar evinde kalan üç grup yaşlı ele alırlar. Birinci gruptakiler, kendilerini ziyarete gelecek olan gençlerin hangi gün, hangi saatte gelecekleri konusunda karar veriyorlar ve ne zaman ziyaret edilecekleri konusunda bir liste yapıp gençlere veriyorlar (Bu grubun, ziyaret saatini tahmin ve kontrol etme şansı vardır). İkinci grup yaşlıyı ziyaret edecek gençler, ziyareti ne zaman gerçekleştireceklerini kendileri belirliyor ve listeyle yaşlılara iletiyorlar (Bu gruptaki yaşlıların ziyaret saatini tahmin etmeleri mümkündür ancak kontrol etmeleri mümkün değildir). Üçüncü grup yaşlıyı ise gençler istedikleri zaman ziyaret ediyorlar, ziyaret öncesinde gelecekleri zamanı bildirmiyorlar (Bu gruptaki yaşlıların ise ziyaretleri tahmin ve kontrol etmesi mümkün değildir). Her üç yaşlı grubuna gençlerin ziyaret süreleri eşittir. Bu araştırmanın sonucu özetle şudur: Birinci grup ziyaretlerden en fazla yararlanan gruptur; Çeşitli ölçütler açısından yaşlılar kendilerini iyi hissetmişlerdir. İkinci grup ziyaretlerden orta düzeyde yararlanmıştır. Üçüncü gruptaki yaşlılar ise gençlerin ziyaretinden herhangi bir yarar sağlamadıkları gibi, bazı sıkıntılarda yaşamışlardır. Yani, ne zaman ziyaret edileceklerini bilmek yaşlılar için rahatlatıcı olmuş, bilmemek ise sıkıntı yaratmıştır.
Bu araştırmadan yola çıkarak şu öneride bulunabiliriz.: Yaşlı büyüklerinizi ve dostlarınızı (bu arada küçük dostlarınızı) belirli aralarla ziyaret edecekseniz, ziyaret programını onlar yapmalıdırlar. En azından ne zaman ziyaret edileceklerini bilmelerinde yarar vardır. Şüphesiz ki dedelerimiz, ninelerimiz arada yapılan sürpriz ziyaretlerden de hoşlanırlar. Fakat öyle gözüküyor ki, ne zaman ziyaret edileceklerini bilmek, genelde onları daha fazla memnun etmektedir. Çünkü bilindiği üzere, belirsizlik kaygı yaratır; belirsiz bekleyişler de öyle.
Bu görüş, bu alandaki araştırmalar öncesinde Saint-Exupery’ nin “Küçük Prens” adlı romanında da dile getirilmişti. Bu romanda tilki, Küçük Prens’e kendisini evcilleştirebilmek için belli bir saatte ziyarete gelmesi gerektiğini söyler. Belli saatlerde gerçekleştirilen ziyaretler, tahmin edilebilir, kontrol edilebilir yaşam sunar bize.
KRİZ ve BİZ -I-
Son zamanlarda “kriz” denince aklımıza ekonomik kriz geliyor. Oysa pek çok kriz türü var; hastalıklar birer krizdir, çocuklarımızın düşük notlarla dolu karneler getirmeleri bir krizdir, gözlüğünü bulamayan bir müdürün öfkeli arayışları küçük çapta bir krizdir (Eğer gözlük bulunamazsa bu krizin hangi boyutlara ulaşacağını bilemeyen elemanlar diken üstünde dururlar).
Büyük ya da küçük her krize hak ettiği önemi vermek ve abartmamak gerekir. Bir krizi küçümsemek (örneğin “bana bir şey olmaz” tavrına girmek) de yanlıştır, abartmak (“bu kriz bizi mahvedecek” düşüncesine kapılmak) da yanlıştır.; orta yola girmekte yarar vardır. Hemen her konuda olduğu gibi bir halk söylemimiz var: Deveye, “İnişi mi seversin yokuşu mu?” diye sormuşlar, “Düz yol yok mu?” diye cevaplamış. Krizler karşısında da, düz yollar, düzgün yollar bulmak öncelikle kişinin kendi görevidir.
Genelde belli düzeyde özgüvenimiz varsa, sıkıntı veren durumları kontrol edebilme konusunda inanç ve beceri geliştirebilmişsek, krizler karşısında sağlam durmamız kolaylaşır. Kriz öncesinde yapılması gerenlerden birisi, kişinin kendisini zorluklarla mücadeleye psikolojik açıdan hazırlamasıdır. Söz konusu psikolojik hazırlıklardan bir tanesi, krizlerle ilgili olarak karamsar tanımlamalar yapmak yerine, iyimser, denemeci, ucu açık tanımlar yapmaktır. Örnek: Eskiden ülkemizde halk arasında veremin yaygın olarak kullanılan iki adı daha vardı; Verem hastalığına bazıları “ince hastalık” adını verirdi, bazıları ise “çaresiz hastalık (derdi deva napezir)” derdi. O dönemlerde penisilin vb. ilaçlar yoktu ancak titiz bir beslenmeyle, bakımla ve temiz havayla hastaların kendilerini toparlamaları mümkündü. Ancak, iyi bakım kadar önemli bir şey vardı; bu da hastanın hastalığını algılama şekli ve onunla baş edip edemeyeceği konusundaki inancıydı.
Eğer hasta hastalığını “verem” ya da “ince hastalık” olarak adlandırırsa bu durum iyi bir başlangıç sayılabilir. (Zarif ve zayıf insanların daha çok vereme tutuldukları görüşünden hareketle vereme “ince hastalık” adı verilmişti.) Kişinin hastalığını, “çaresiz hastalık” olarak tanımlaması ise mağlubiyeti başından kabullenildiği bir başlangıç sayılır. Çünkü çaresiz bir hastalığa yakalandığınızı düşünüyorsanız mücadele etmeniz gereksizdir. Sonuçta şunu söyleyebiliriz: Bir krizi (bir hastalığı) nasıl tanımladığımız, o krizden çıkıp çıkamayacağımızın birinci göstergesidir. Krizlerde tanımlama ilk adımdır. İlk adım iyimser ise sonucun iyi olma ihtimali artar.
Gece yatak odanızın lambasını söndürdüğünüzde, ilk saniyelerde odanızın zifiri karanlık olduğu, hiçbir şeyin görünmediğini fark edersiniz. Sadece yarım dakika beklerseniz odanızın hafifçe aydınlandığını, kapının, dolabın siluetinin ortaya çıktığını görürsünüz. Ta uzaklardan çok hafif bir ışık gelmiştir odanıza. Yaşamın perde aralığında daima bir ışık vardır; yeter ki perdenizi tam kapatmayın.
Yaşamın perde aralığında daima …
Etiket : TAHMİN, KONTROL, KRİZ,